28 Aralık 2013 Cumartesi

Dertli başım...


Neden ben de normal insanlar gibi otobüsle bi yere giderken etrafı izleyemiyorum. Neden hep uyumak zorundayım.
Neden hep göz kapaklarımla bi savaş durumundayım.
Hadi uyudum diyelim, neden hep inmem gereken duraktan iki durak sonra uyanıyorum.. Bi kere de inmem gereken durakta uyanmak istiyorum..

Uyuyakalmak konusunda çocukluğuma inmek durumunda kaldım sabah..

Sarı bi sis bulutunun dağılmasıyla geçmiş zaman seriliveriyo gözlerimin önüne. .

5-6 yaşlarındaymışım. Ailecek gidilen misafirlikten dönüyoruz geç bi saatte.
Ben kırmızı golfümüzün arka koltuğunda, ortada oturuyorum. Sağımda küçük, solumda büyük ablam oturuyo.
Göz kapaklarım yavaştan kapanırken, minik başım solumdaki omuza düşüyo. Ergen bi el anında sağıma paslıyo başımı. Sağdaki ergen el, uyanıyo duruma ve karşılıyo hemen. Aralarında bi oyun başlıyo. Sessizce oynuyolar, annem görürse yanarlar çünkü. .

Zavallı başım bi o omuzda, bi bu omuzda. Bi müddet devam ediyo bu.

Sonra oyuna dahil edilmediği için kıskanan vücudum kendine savunma geliştiriyo. Artık başımı bi yere yaslamadan uyuyabiliyorum. Böylece onlar da eğlenemiyo..

Çocukluğumdan gelen bu acı anılardan günümüze dönüyorum.

İyide bütün bu olanlar açıklamıyo neden otobüse biner binmez uyuduğumu....


19 Aralık 2013 Perşembe

bi de başlık bulmak için kafa mı patlatcam...



Çantam çalındı..

3 gündür uyuyup uyanıp rüya olmadığını fark ediyorum. Sinirlerim havada.. Önüme geleni kapıp ardıma geleni tepecek moddayım.

Canım hiç bişey yapmak istemiyo... Eve gidip hemen yatıyorum.. Disney Channel açıp uyumaya çalışıyorum televizyon karşısında.. Başka kanallara bakmıyorum belki kötü bişi çıkar iyice sinir olurum diye..

Bütün kaslarım ağrıyo, nerdeyse sol tarafım hiç iş görmüyo. 8 kat aşağı hırsız kovalamak pek de akıllıca değilmiş. Mantıklı düşününce kovalamam bi daha diyorum ama eminim ki yine kovalarım.

3 gündür aklıma geldikçe hırsımdan ağlıyorum.. Elime verseler etlerini eşeleyerek yolarım gibi geliyo.

Canım yemek yemek bile istemiyo. Düşünün artık durumun vehametini...

Çantamın, telefonumun, cüzdanımın, kimliklerimin, kiko rujumun, kocamdan aldığım ilk ve tek aşk mektubumun, kulaklığımı sardığım yeşil balığımın kıymetinden değil bu ruh halim..

Benim neşeli kişiliğimi, insanlara güvenimi, şirinler ülkemin dokunulmazlığını çaldı puşt....

(yinede bu karikatüre çok güldüm hihi)

13 Aralık 2013 Cuma

tropik bi adaya göç etmiş kutup ayısı olsam...




Bu nasıl  soğuk ya..
Bi yerden bi yere giderken ağlıyorum bildiğin... Kaç gündür büzüşerek yürümekten küçüldüm.
Küfretmekten ağzim bozuldu..

Bide kat kat giyinmekten çok daraldım..

Nolurdu sanki şöyle deniz kenarı bi yerde yaşasam, bütün günüm bembeyaz kumların üzerindeki şezlonglara uzanıp mangoları dişlerken denizi seyrederek geçse.
Kocam, yakaladığı tropik balıklar pişerken, bana yelpaze sallasa..

Tek endişemiz, sörf yaparken sol bacağımızı köpekbalığına kaptırmak olsa..

Paraymış pulmuş olmasa.. Rahatsızlık veren komşular, basıncı yükselince su kaçiran kombiler olmasa, lig tvler olmasa (lig tv diye bişey hiç olmasa), ne giyinsem  derdi olmasa,
trafik olmasa, araba muayenesi olmasa, hastalıklar, hastaneler olmasa, kapının önüne bırakılan ayakkabılar, düğünlerde giyilen abiyeler olmasa..

Çok şey de istemiyorum ki!!!

10 Aralık 2013 Salı

gökten oyuncak yağıyo.. hem de beleş..


Cumartesi akşamı yollarda madur olmama ramak kala kuzenim gelip alıyo beni kızılay'ın göbeğinden.Kar sinsice hızlanmaya başlamış bu arada..

Neyse, kısa bi ankara turundan sonra 'sıcacık'(!)  evimize varıyoruz. Kuzenim yemek yapmaya başlıyo derhal. kocam içerde maç seyrediyo  bende öyle dolanıyorum ortada.
Herşey çok güzel.. Sıkıntısız bi eve dönüş yolculuğu, yolda süpriz yumurta heyecanı, yumurtanın içinden çıkan agresif şirinle katmerlenen sevinç, kuzenimin bana 'şu nerde? bu nerde' diye sorular sormadan sessizce yemek hazırlaması, kocamın sessizce maç izlemesi...  Hayat bana güzel yani..

Bu arada sinsi kar, örtmüş her yeri. Camdan bi bakıyorum, heryer bembeyaz, gökyüzünde mutluluk verici bi ışık var. nerdeyse ben bile sevinecem kar yağdığına..

Derkeeeen.... hooooop güüümmmm...

Arabalar birbirine girmeye başladı bile.
Sanki koca koca amcalar, kapımızın önünde poşetlerle, leğenlerle, klozet kapaklarıyla kayarak yolu iyice buzlandırmaya çalışan çocukları kıskanmış da klozet kapağıyla kaymaya utandıkları için arabayla kayıyolarmışçasına eğleniyolar.

Bi anda bütün mahalle curcuna..

10 yaş üstü bebeler arabaları iterek eğlenirken, 10 yaş altı bebeler hala kapımızın önünü buzlandırmak için gayretle çalışıyolar..

İçim nasıl huzursuz.. Yemekten de zevk almıyorum..
Diyorum kuzene, hadi gel arabaları güvenli bi yere çekelim diye. Biliyorum çünkü hızını alamamış amcalardan biri bizim arabalar yardımıyla durmaya çalışabilir.

Annemlerin garaja götürüyoruz arabaları.

Sonra aklıma her kar yağdığında evimizin penceresine kartopu atıp, annemleri aşağı çağıran Hacı Amca geliyo. Çocukluğum, burnuma giren kramp eşliğinde gözlerimin önünde..
Annem Hacı Amcayı atmış karın üstüne, babam üzerine kar yığıyo... Kahkahalar, çığlıklar derken bütün mahalle iniyo aşağı.
Biz çocuklar karı boşvermişiz, anne-babalarımızın çıldırışını izliyoruz.. (O zamanlar aklımızda 'yarın işe nasıl gidecez' sorusunun yerine 'yarın okul tatil olur mu ki' sorusu var. Umrumuzda değil doğalgaz ne kadar kalmış, arabanın zinciri nerdeymiş, evsizler ne yaparmış...)

Çocukluğumun ve Hacı Amcanın anısına dolanıyorum annemlerin ön camına.
Usturuplu bi şekilde oturtuyorum kartopunu cama. Şimdi annem çıkacak, işaret parmağını sallayıp, aşağı iniyorum işareti yapacak...

Yok... Cevap yok...

Kuzenle birlikte yağdırıyoruz kartoplarını cama.. Nihayet annem çıkıyo.. Ama beklediğimiz coşkuyu koltukta bırakmış olmalı ki, beklediğimiz hareketleri yapmıyo. Elma yiyo onun yerine karşımızda..

Bi kaç kartopundan sonra vazgeçiyoruz.. Ama, ama ben... Ama Hacı Amca.....

Sonra... Sonrası malum eve gidip yatıyorum.. Rüyamda kar o kadar yağmış ki işten eve gidemiyorum. Heryer bembeyaz  değil, bok rengi, biri s.çmış etrafa..

Sevmiyorum işte sevmiyorum... Tamam yağmak zorunda, ihtiyacımız var. Bari sadece barajların falan üstüne yağsa. Yollara, evsizlerin üstüne, sokak hayvanlarının yaşam alanlarına yağmasa.

Evet kış severler, 'beyaz keyfi..', 'kar coşkusu...' gibi sinir bozucu cümleler kurup mutlu olan romantikler, şu anda her yer bok rengi.. Sevmeyin demiyorum ama en azından şu sinir bozucu cümlelerinizi içinizden söyleyin...
 







      

9 Ekim 2013 Çarşamba

annecim, ablacım, tüm dostlar.. 'bu benim kocam değil'



Yukarıdaki fotoğrafı facebookta görmüş çok hoşlaşmış akabinde de paylaşmıştım..
Ancak facebook acemisi annem görmüş ve bunu yapanın benim kocam olduğunu düşünmüş. (ki eminin benim kocam yarısını bile soymaya üşenir 'bu akşam dışarda yiyelim karım' derdi)

Her neyse.. anneminde çok hoşuna gitmiş olmalı ki tee deniz aşırı ülkedeki ablamı arayıp anlatmış. Eminim birlikte yarım saat gülmüşlerdir. :)

Bloğumu, hiç bişey yapmasam bile, hergün ziyaret eden sadık izleyicilerimden biri olan (ki zaten iki kişiler) ablamın 'neden bloğunda yazmadın' sorusuyla uyanmış olup bu yanlışlığı düzeltmeye karar verdim..

Bunu yapan benim kocam değil!! Keza o bu kadar başarılı bi performans sergileyemezdi. :)



Kocaya not:  ♥




30 Eylül 2013 Pazartesi

başlıksız değil... başlık "leğen"



Bir pazar ertesinde daha beraberiz.. :)

Eskilerden bi zaman kuzenlerim, arkadaşlarım falan, hep beraber, beni, 26 yıl sonra annemden babamdan ayrı yaşayacağım eve taşıyoruz..

Ben deyim 15 siz anlayın 10 kişi kadarız. Haliyle kolay değil taşınmak, 26 sene biriktirmişim ben o eşyaları. Öyle 3 kişiyle olmazdı...

Ben mobilya, beyaz eşya dışında herşeyi yıllar içinde biriktirdim. Bazısını paraya kıyıp aldım, birazını bit pazarlarından topladım, annemin eskilerinden de aldım, gittiğim evlerden topladım..

Bende normal insanlar gibi düğünden bi hafta önce gidip mağazalardan alabilirdim. Çok da kolay olurdu. Ama ben zoru seçip yıllarca topladım.

Mağazadan aldığım bişeyin benim için bi değeri yok ama yıllarca gittiğim bi evde görüp hoşuma giden bişey çok kıymetli benim için..

Gittiğim her evden elimde bi poşet, gözlerimde mutluluk ışıltılarıyla çıktım. :)

En çok da ablamlara gittim :)
Başlarda ben almaktan, ablam da vermekten mutluydu..
Ancak evlenmeme günler kala kapıdan çıkarken ablamda elimdeki poşetleri aramaya başlamıştı..
Ben beğendiğim bi şeyi alıp poşete atıyodum, ablam giderken aradan seçip geri alıyodu.

Her neyse gene dağıldı konu..

Eşyaları taşıdığımız o gün, annemin mutfağından almayı unuttuğum bişey vardı. 'Leğen.' (Leğen de ne komik bi kelime)
Sen 30 yıllık tencerelere kadar boşalt mutfağı bi leğen alma!!

O kadar işin gücün arasında sinir ola ola bimilyoncuya gidip aldım leğeni..
O nasıl bi mutluluuuk. Aldığım dandik bi leğen ama yine de bi alışveriş işte o bile nasıl mutlu ediyo...

Bu pazar da bu şekerliği aldım. İhtiyaçtan değil, üstündeki kaneviçe desenini sevdiğimden..

İyiki almışım. Yoksa dün geceden beri durmaksızın zonklayan başımın ağrısına rağmen beni güldüren şu sözler dökülmeyecekti kocamın dudaklarından:

"Bunun daha düzgünü yok muydu? Desen piksel piksel çıkmış"




6 Eylül 2013 Cuma

mazeretim var.. asabiyim ben...





Hı hı!! Evet!! Kocam dövdü..

80li yıllarda havada uçuşan bu şaka 80lerde kalsaymış keşke!!

Niye gülmüyosun yoksa gerçekten mi kocan şişirdi gözünü diyo bide yaa!!

Zaten acı içinde kıvranıyorum, iki gözüm de kapanmış, enfeksiyon vucudumu gebertmiş ateşler içinde yanıyom bide senin gereksiz şakana mı gülecektim hıyar..

Okuyacağını biliyorum.. 2 gündür dünyayı yarım göz gören bi insan olarak asabiyetime anlayış göstereceğine inanıyorum.. Şuan okurken keşke hıyar demeseydin dediğini duyar gibiyim..

Ne diyem mahmut mu diyem...

Öptüm bye...

26 Ağustos 2013 Pazartesi

DENİZe selam!



Tanrıım !!!

Panik içindeyim. 11 ay daha beklemek zorunda kalacam  denize yeniden kavuşabilmek için!!

Geçen gün birisi sordu " ne var bu denizde bu kadar sevilecek, toprağa dokunmak gibisi var mı?" diye.
Bu gereksiz insana verdim hemen cevabı "yüzmeyi bilmiyosun heralde?" diye.

Nasil anlatacaksin bu insana torosların tepesinde denizi gördüğün ilk an "arabadan atlayıp uçurumdan aşağı koşarak gidersem daha çabuk ulaşabilirim" hissini..

Yada denizi son gördüğün noktada "bi daha bakıyım belki bi daha göremem" diye iki de bi arkaya dönmekten kaynaklı boyun tutulmasının verdiği ızdırabı..

Böhüü!!

Şu 10 günlük minicik tatilde çok sey gördüm.
Kuzenimin denizin üstünde 3 adım atabilmesine tanık oldum mesela. (Meğerse dipten gelip korkutmaya calisan diğer kuzenimin ameliyat yerinde yürüyomuş..)

Kocamın beni ne kadar sevdiğine bi kere daha tanık oldum sonra..
Dipten çıkıp havayı içime çekmeye çalışırken şakacı kuzenimin beni geri batırmasıyla onyüzbinmilyon plankton yutmam bir oldu!!
Dakikalarca nefes almaya çalıştığım her an kocamin gözlerindeki dehşeti gördüm..

Denizin ortasindaki küçük adadaki tavşan nüfusunun anamurun toplam nüfusundan fazla olduğunu gördüm! (Ot bulamazsa insan yer bunlar.)

Deniz kıyısindaki kayalıkların dibinde güneslenmenin kötü sonuçlarını da gördüm.. o kayanın dibine pisleyen arkadaşı bulup plaketini uygun bi şekilde taktim etmeliyim ki bi daha ömrünün sonuna kadar ş.çamasın..

Sonuç olarak döndüm. Hala ankaraya adaptasyonda sorun yaşıyorum..
Kot pantolon ne daraltıcı bişeymis (gerçi bunda tatilde edindiğim kilolarında katkısı var sanırım)

Her ne kadar hızını kaybetmiş olsa da kocamı deniz kenarı bi yere taşınmamız konusunda ikna çabalarım devam ediyo.

Olur mu olur.. çok da güzel olur pek de güzel olur...


15 Temmuz 2013 Pazartesi

yaşasın yüzüncü postu yayınlamışım!!



Dün gördüm ki bi önceki postum 100.postmuş!!

Esinle dedik ki biz bi kutlama yapalım. pasta keselim çılgınlar gibi eğlenelim. Niyeyse bi sevindik durduk yere...

Pastanın üstüne saplayacak mum bulamayınca kürdanı yakalım dedik. Biz denedik siz yapmayın,çok kötü kokuyo!!

O değil de hasta burnum bile kürdanın pis kokusuna dayanamadı.

Pastayla başlayan kutlamamız sağlıklı sandviçlerle devam ediyo.

Ben söylüyorum esin yazıyo. Ben de sandviçimi yiyorum hayat bana güzel ama hasta olduğum için tat alamıyorum:(

Evet şimdi postun başından beri katibeliğimi yapan esin'e bırakıyorum sözü... Söylemek istediği bişey varsa söylesin bitirelim şu postu...(mani gibi oldu:D)

Evet...-öhöm öhöm-

Öncelikle bol yazılı bu postu baştan sona bana yazdıran(ve beni yazım kurallarına uymamaya zorlayan) ebruşKuş'a ne kadar teşekkür etsem az(!)

Lafı fazla uzatmayacağım. Fakat şuan söyleyecekerimden sonra bana minnettar olacağınıza eminim!

Ebruşkuş diye tabir ettiğimiz arkadaş önce bloğunu bana devretmeye kalktı ben "bloğun senin yazılarınla güzel" deyince bloğu silmeye kalktı....

Hatta bu postun başında sırf yazmaya üşendiği için yazmayacaktı ben yazarım dedim.

Ancak kahramanınız esin yılmadı ve bu hobi bloglarının sonuncusu,internetin efendisi ebruşkuşunkanatları bloğunu kurtardı...

Kahramanınız konuşuyor. Bu blog yaşayacak!

Destekleriniz için şimdiden teşekkürler...

11 Temmuz 2013 Perşembe

Oje fena kafa yapar :)

  

Evet sevgili blog severler bir el işi postuyla daha karşınızdayız. Bugün sizlere ojeli telli çiçek yapımını anlatacağım.

Evet bu cümleler bana ait değil. Bu cümleler kapalı alanda ojeyle saatlerce çalışmaktan kaynaklanan, yamışmışlığın verdiği gevşeklile gevrek gevrek gülen bi ebruya ait. (Siz bide esini görün :))

Çünkü ben iyisimi bloğunda görüp çok beğendiğimiz o şeyleri yapmaya kalktık sonuç da kafada çok da güzel oldu pek de güzel oldu. Bize göstererek ufkumuza ışık tuttuğun için çok da teşekkür ederiz ben iyisimi!!

Bu kadar zamandır nerelerde miydim. İşten eve yürüyerek dönmenin verdiği yorgunlukla yatış halindeydim. Bi de havalar sıcak olunca insanın bişi yapası gelmiyo. 

Ne kadar hareketsiz kalırsam o kadar az terlerim piskolojisi içindeyim. Eve gidince hiç kıpırdamadan 4 saat oturabilirim. Öyleki televizyon izlerken gözüm kımıldadığı için televizyon izlemeyi bıraktım ben!! Hareket harekettir ve her hareket bi enerji harcatır ve yakılan enerjiler ısı verir gibi bişi var..

Zaten şu anda bu postu da zorla yazıyorum. Benimle birlikte aşırı ojeye maruz kalan esinin zoruyla!!!

Eskiden bi gün ablamla odamızı yağlı boyayla boyamaya kalkınca yaşamıştık buna benzer bi yımışmayı. Başlarda iyi hoş da uzun süre koklayınca bit kadar odada tineri sarhoş olmuşuz bilincinde değiliz!! 
Badana oldu bize taverna... Oynaya oynaya boyadık bi müddet. Bi müddet de yerlerde kahkaha attık sanıyorum. Sonra gece oluncada orda uyumuştuk hangi akla hizmetse!! Gece ikimizde aynı anda yeşil ışığı gördünmü diye birbirimize sorup, uzaylular konusunda hem fikir olmuş, birbirimizi ite ite annemle babamın arasına koşmak yerine, annemle babamı odamıza getirtmiştik. Sabah kalkıp projemizin bulanık kafalarla birleşince ne hale geldiğini görüp bu sefer ayık kafalarla yerlerde kahkaha atmıştık.
Projeye göre hoş yosunlar,güzel sevimli balıklar,deniz yıldızları, dalgaların üstünden zıplayan yunuslar olacaktı. Çıkan sonuç; kökünden kesilmiş bi mercan kanayarak yüzüyo, karı koca balıklar, ki erkek olanın bıyığı vardı, kavga ederek bi yere gidiyolardı. Dalgaların üstünde atlayan 3 tane yunus vardı ve güzeldi ilginç bi şekilde. Ama o yunusların yanında sörf yapan çöp adamı çizmeseymişiz iyi olacakmış.

Amma konuştum ha !! Uzun süre yazmayınca insanın anlatacak hevesi oluyo galiba..

Not: yazım hataları olabilir harfler yer değiştirmiş olabilir. Bunu ojeye ve telefonuma format atıp beni aypedlerde yazmak zorunda bırakan kocama bağlayabiliriz. Geri dönüp okuyup düzeltmek isterdim ama çok üşeniyom...


Bu arada ben iyisimi bloğundaki orjinal eseri görmek isterseniz;   http://beniyisimi.blogspot.com/2013/05/yine-yeniden-ilginc-oje-hep-trnaga-m.html?m=1

4 Haziran 2013 Salı

Published with Blogger-droid v2.0.10

31 Mayıs 2013 Cuma

gelinliğimin pembe olduğunu söylemiş miydim??

Gelinliğimi diken peri anne 20 yıllık tecrübesini konuşturdu gelinliğimin üstünde!!

Çilekli pastaya da benzeyebilirdim ama peri anne sihirli dokunuşlarla peri kızına benzetti beni. (her ne kadar yüzyılın en sıcak gününde evlendiğim için makyajım, saçım,başım dağılmış olsa da, koluma takmış olduğum çiçek gecenin ilerleyen saatlerinde halay başına mendil olsa da, ve ben sıcaktan kızarıp gelinlikle bütünleşen yüzümle pamuk şekerini andırsam da gelinliğim yine de güzeldi!)

Işte bu koltuklar 20 yıldır kızılayda hizmet vermekte olan peri annenin moda evindeki emektar koltukları!

Kendisi yavaş yavaş valizini toparlayıp emeklilik günlerinin tadını çıkarmaya başlayacak! Bu vintage koltuklarla da vedalaşacak.

Vintage sevenler, isteyen olursa bu koltuk takımını benimle iletişime geçebilirler. Ya da belki güzel bi fikriniz olur bu koltuk takımını ne yapacağımızla ilgili! Yorumlarınızı bekliyorum.

Published with Blogger-droid v2.0.10

23 Mayıs 2013 Perşembe

hediye haftası!!

Bugün benim doğum günüm!!

Doğum günümü işyerinde tek başıma kutluyorum!

Şahane bi pasta aldım. ( gerçi bi cimcik bişeydi tadı damağımda kaldı ama olsun yinede çok lezizdi.) Bide hediye aldım kendime bu minik çiçek küpeleri!

Bi küpeyle kalacağımı sanmıyorum, coşkum geçene kadar hergün bi hediye alırım kendime. Mazeretim var nasılsa; 'ama benim doğum günüm, insan kaç kere 28 yaşında olur ki??'

Kocamın isyanını duyar gibiyim ' ne var 28 olduysan. Bende 32 yaşındayım banada hergün hediye alalım. Hem sen 29a kadar hergün bişey mi alacan, hadi aldın diyelim ya 30 olunca??'

Hem sonra bütün sevdiklerim çok güzel bi şekilde kutladı!

Annem; 'iyiki doğduun,hediyeni bırakmayı unutmuşum, kredi kartım evde, ne istersen al kendine!!,

Babam; 'kızım iyiki doğdun, televizyonun üstünde amortili piyango bileti var, onu değiştir biletciye söyle para çıkanından versin, çıkınca da ne istiyosan al' :)  (en çok bunu sevdim)

Büyük aplam; hepi börtdey / ben; tenk yu

Kankito; iyiki doğdun / ben; anahtar komşuda! Ben akşam kendimi oyalarım iş çıkışı siz hazırlık yapın evde!! / Kankito; herşeye burnunu sokma!!

Küçük aplam; akşam napiyoz? / Ben ; kankitoyu ara!

ikizim; iyiki doğduk la!! (ki ikiz değiliz, küçükken öyle sanırdık)

Liste uzayıp gider!!

Bide yarım ağız kutlayıp sinir eden arkadaşlar var! Keşke kutlamasalardı daha az sinir olurdum! Ama onlara bugün takmayacam kafayı! O arkadaşlar bilincimin sağlam bi köşesinde intikamımı alacağım günü bekliyolar!

Şimdilik bu kadar ben 2. hediyemi almaya gidiyorum!

Published with Blogger-droid v2.0.10

18 Mayıs 2013 Cumartesi

uçtu kuşum!!



Böhüü!!

Size acıklı bi masal anlatayım!!

Bu dünyadaki en güzel, en yetenekli kızın bi ablası varmış. Hatta iki ablası varmış da burda konu olan ablası büyük olan!
Bu abla çok yakışıklı bi kralla evlenmiş. Yıllar yıllar geçmiş ama kral ve kraliçenin çocukları olmamış bi türlü.
Ama masal bu ya işte, bi mucize olacak illa ki!! Bu masaldaki mucize de uzun uzun yıllar sonra kral ve kraliçeye neşe kaynağı olacak minik bi prensesmiş.

Kraliçe henüz minik prensesi karnında taşırken tüm halk, kraliçeye kalkan olmuş, prensesi korumak için. Hatta prensesin en güzel teyzesi, polen alerjisinden dolayı hapşurup da prensesi rahatsız etmesin diye kraliçenin çevresindeki bütün polenleri kendi solurmuş, kendisinin de alerjisi olduğu halde!!

Neyse gelmiş zaman gitmiş zaman, prenses doğmuş! Halk 40 gün 40 gece bayram etmiş!

Bu arada prensesin en güzel teyzesi çok mutluymuş, hergün saraya gidip yanaklarını yiyomuş yeğeninin!

Ancak masal bu ya üzücü bişey olacak illa ki!! Bu masaldaki üzücü şey de kralın, kraliçenin ve prensesin çok çok uzak bi ülkeye gitmeleri olmuş. Gerçi belki kral ve kraliçe bu duruma sevinmişlerdir fakat halk 40 gün 40 gece ağlamış!
Hatta prensesin güzel teyzesi sarayın önünden her geçişinde hala ağlarmış!

Aradan geçmiş uzuun bi yıl! Kraliçe ve prenses ziyarete gelmişler halkı!
Aman ne prenses o aman! Teyzesi yemiş tabi hemen prensesin yanaklarını!! Şahane 2 hafta geçirmişler. Teyzesi prensesin peşinde koşturmaktan 2 kilo vermiş!

Ancak kraliçe ve prensesin artık gitme zamanı gelmiş, halk gene ağlamış. Ağlamış ama bi yandan da prensesini çok özleyen kralla kavuşacakları için çok sevinmişler!

Güzeller güzeli teyze de çok üzülmüş tabi. Hatta gittikleri gecenin sabahı, uyandığında prensesi ananesinde sanıp, işe gitmeden 15 dakika daha sevebilmek için yataktan fırlayınca ve gitmiş olduklarını hatırlayınca çok daha üzülmüş. Meczup olmuş! Yollara düşmüş. Bi daha da kimse onu görmemiş.
Derler ki; güzeller güzeli teyze minik prensesine kavuşabilmek için çook uzak ülkeye kadar yürümüş, çöllerde sürünmüş, okyanusları yüzmüş, köpekbalıklarıyla dövüşmüş.

Masal işte..

Gerçekte olsa şöyle olurdu. Güzeller güzeli teyze havaalanında prensesin yanaklarını öpen güvenlik görevlisini kıskanır döverdi, pasaport kontrolünden geçtikten sonra halka dönüp ağlayıp, gel gel yapan prensesin göz yaşlarına dayanamayıp barikatın üstünden uçar yeğenini kucaklardı.. Yok yok bu da macera filmlerinde olur!

Gerçekte güzeller güzeli teyze, kolları kopana kadar yeğeninin peşinden el sallar, yeğeni gel gel yapınca ablasına çaktırmamak için hafiften boynunu bükerek içine doğru ters ağlar, sonrada eve gidip rüyasında görmek için uyur, hatta ve hatta bunları yazarken ağlamamak için yutkunup dururken içinden kendine küfrederdi!

Teyzeyim ben, anne yarısıyım!! Ağlarım!!

Published with Blogger-droid v2.0.10

26 Nisan 2013 Cuma

istek post!! esin'e. zaz-on Ira!!

Zaz'ın je veux şarkısını beğenerek dinledik geçen yazlarda! Hatta benim düğünümde sahneye çıkıp reverans yaptığımda fonda 'la cumparsita' değil 'je veux' çalıyodu!

Neyse anılar şöyle dursun!

Zaz'ın 13 mayısta çıkacak 'recto verso' albümünün çıkış parçası olan 'on ira' radyolarda dönmeye başladıktan kısa bir süre sonra, benim izlemediğim, fakat izleyen birinin tabiriyle 'şahane' bir video kliple karşımıza çıktı!

Esin'in de çok sevdiği je veux şarkısının bestecisi tarafından bestelenmiş olan on ira şarkısını seveceginizden eminim!

Ancak bu yeni albüm hakkında çok az bilgiye ulaşabildik! Almanca yazılmış bi kaynaktan anlamaya çalıştık ancak başarılı olamadık! Almanca bilen ve yardımcı olmak isteyen ziyaretçilerimden bize yardımcı olmasını istemek amacıyla bu postu hazırladım.

Zaz'ın sevimli, güzel sesli solisti isabella'nin makyajı, 'evi hangi renge boyasam' sorununu getirdi aklıma! Bi türlü karar veremiyorum!! :)

Her iki konuda da yardımınızı beklerim!!

Gereğinin yapılmasını arz ederim. :)
(dilekçelerin sonuna da gülücük koyabilsek hayat daha eğlenceli olmaz mıydı sizce de??)

NOT: biraz daha tırnak işareti yaparsam baygınlık geçirecem! Ve biraz daha yazarsam fransızcayı oturduğum yerden çözecem!! :)

Published with Blogger-droid v2.0.9

17 Nisan 2013 Çarşamba

bu postum ablama gelsin!!

Bi süredir bloğuma bişiler yazmıyodum!!

Hem yazacak bişey yoktu hem de canım yazmak istemiyodu! Yazasım değil okuyasım vardı! (ki bu durum hala değişmiş değil)

Uzunca bi süre sinsi ve sessizce diğer blogları gezindim, okudum! Sevdiğim bi blog yazarı benim bloğumdaki gadget başlıklarından birini beğenmiş olmalı ki kendi bloğunda kullanmış. Biraz gururlansamda daha çok rahatsız oldum ve hemen kendi başlığımı değiştirdim!

Alıp alıp okumadığım bissürü kitap olduğunu farkettim! Onları okumaya başladım!

Şunu atmayım bi işe yaratırım dediğim herşeyi (tamam az bi kısmını) çöpe attım!

Çekilişini kazandığım madam dö gonc'un 'teşekkür ederim hediyesi'ne 7 kere başlayıp, yaratıcılığıma güvenemeyip geri vazgeçtim!

Kırmızı, minik çiçekli, sevimli fakat bi o kadar gudubet, pislik, adi tartım acı gerçeğin acıtan tokadını, pembe, dolgun yanaklarıma aşk edince, rejime başladım. Çikolatayla öpüşüp vedalaştık. Ekmekle küs ayrıldık!

Küçükken oynadığımız, hatta turnuvalar düzenlediğimiz, 90 tank atari oyununa kavuştum ablam sayesinde! Yeşil tankın yokluğunda nasıl da sefil oluyo insan. Eski atarilerden bulsak da iki kişi oynasak şu oyunu. Yalnızlık oyunda bile zor!!

Sonra aklıma bi film geldi küçükken ablam, kuzenim ve ben, gece üçümüzü birden uyku tutmayınca izlemiştik! Çok komik bi korku filmiydi. Çok aradık adını ama bulamadık öyle bi film. Tahminimce 98 yılında hbb yada kanal6 da izlemiştik. Biraz bahsediyim de belki bilen biri çıkar. Bi grup arkadaş ormanda kaza yapıyo. Niyeyse bi mağaraya sığınıyolar. Ve niyeyse mağaranın derinliklerine iniyolar. Sonra bu değişik arkadaşlar yolda korkunç şeyler görünce geri yukarı çıkmaya çalışıyolar ama yukarı çıkmaya çalıştıkça daha derine iniyolar. Sonra yolda iki mumya tabutu görüyolar ve yine niyeyse tabutları açıyolar. Tabuttan çıkan mumyalar ellerini uzatıp aranıyolar, erkek olan mumya kadın mumyaya tacizde bulunuyo (biz filmin bu kisminda çığlık çığlığaydik). Sonra bunlardan biri çıkmayı başarıyo ve dışarıda azrail bunu bekliyo. Azraili alt ediyo. Çocuk aklım beni yanıltmıyosa elemanlar kazada komaya girmiş orasıda arafmis. Falan filan.. Acayip bi filmdi! Neyse..

Sürekli, 'post' şeklinde mesaj atan ablamın baskılarına maruz kaldım! Sevgili ablacım, al sana post!! Senin için yazdım!

Published with Blogger-droid v2.0.9

1 Nisan 2013 Pazartesi

güzel bi pazar günü yaşamanın yolları!!

Öncelikle, cumartesi gecesi ankaradan yola çıkıp pazar sabahı anamurda olmanızı sağlayacak ve pazar gecesi anamurdan yola çıkıp pazartesi günü ankaradaki işine hiç uyumadan gidecek kadar nazik, tatlı, romantik bi kocaya sahip olmalısınız!!

Anamura ulaşınca kocanız şezlongunuzu ve şemsiyenizi sahile götürür, denize karşı kurar.

Kurulursunuz şezlonga, takarsınız vintage walkmaninizin kulaklığını,  grup gündoğarkenden yaz bulutlarını dinlerken, size buz gibi limonata almaya giden kocanızın arkasından bakarsınız!

Limonata ağzınızda kaygan bi tat bırakırken siz uzandığınız şezlogtan doğrulup kaset sararken walkmanin pili bitmesin diye çantanızda taşıdığınız tükenmez kalemi alıp yaz bulutları şarkısını tekrar dinleyebilmek için kaseti tükenmez kalemin ucunda döndürüyosunuz!!

Güneş tenizde karamel izler bırakırken uyumak üzere olduğunuzu farkediyosunuz!

Hali hazırda uyumuş bulunan kocanızı uyandırıp denize giriyosunuz. Su buz gibi ama çok iyi geldi doğrusu!

Bi kaç küçük balık ısırığından korkup kaçana kadar çıkmıyosunuz denizden.
Çıktığınızda parmak uçlarınız buruşmuş olduğu için her türlü naz yapma hakkı kazanıyosunuz. Çünkü kocanızınkiler hala sağlam, acıyomuş gibi yapabilirsiniz, böylece kocanız size kıyamayıp eve gidip muhteşem sandviçler hazırlayabilir!

Sandviçleri yerken aklınızdan sadece biraz daha bronzlaşabilmek geçiyo! Ancak nafile! Zaman hızla tükeniyo! Güneşin nasıl bu kadar hızlı bi şekilde denize battığına hayret ederken yavaş yavaş toparlanıyosunuz! Kocanız yola çıkmadan önce tuzlarından arınmak için hızlı bi duş alırken, siz yıkanmayı reddediyosunuz! Kurumuş deniz tuzunun teniniz de bıraktığı beyaz haritaları ve hafif yanma hissini seviyosunuz çünkü!

Tam arabaya bineceğiniz sırada kocanızın ayaklarınızdaki kumları yıkamanız konusunda ki ısrarlarına daha fazla direnemeyip, pet şişedeki suyla yalandan bi yıkıyosunuz!

Yavaş yavaş toroslara tırmanırken, karanlık deniz size 'hoşçakal!! Yine beklerim' diye bağırınca hafif bi gülümseyip 'merak etme yazın yine gelicem' diye fısıldıyosunuz.

Bu pazar bunları yaşamış gibi konuştum ama tabi ben bütün bunların yerine bu pazar, her pazarki gibi temizlik yaptım!!

Olsun bu da güzel, temiz temiz oturuyorum ne güzel! Nasıl olsa yazın gideriz diye avutuyorum kendimi!

Published with Blogger-droid v2.0.9

29 Mart 2013 Cuma

nakliyeci polat alemdar!!

Can balıkta ekmek arası ultra mega süper hamsimizi yedik! Hemen ardından Can balığın karşısındaki tattazeye geçip kahve ve ultra mega süper krokanlı kek sipariş ettik!

Kekimden bi çatal aldım, damağıma yapışan yoğun çikolata tabakasını eritmek için bi yudum da kahve almıştım ki nakliyeci polat alemdar geçti önümüzden!

Içtiğim kahve burnumdan geldi! Mecaz yapmıyorum, bildiğin burnundan geldi!!
Ağzımdan büyük bi kahkahayla birlikte kekler saçıldı!

Nakliyeci Polat Alemdar deyince gözünüzün önüne fiyakalı beyaz bi tırın önünde poz vermiş italyan takım elbiseli ve kaliteli parlak güneş gözlüklü birisi gelmesin!
Bu nakliyeci polat alemdar arkadaşımız yirmili yaşlarda, zayıf, cilalı ibo şapkalı bi çocuk!

Zaten 10yıldır bitmek bilmeyip ekranlardan gitmeyen bu 'gerçeklikle' hayatımızın içinde karşılaşmak çok komik oldu! Bu nasıl bi benimsemişliktir böyle! Var olmayana karşı nasıl bi sevgidir!!

Küçük yaştan beri aşırı dozda dizi almış çocuklar kendilerini ne kadar da çok kaptırıyo! En güçlü, en vahşi olana özenen bu gençler çevrelerindeki insanlara zarar vermekte tereddüt etmiyolar! Gülme unsuru olsun diye izletilen saçma sahneleri  yaşamlarında canlandırıp, normal kabul etmeye başlıyolar!

Bu tarz diziler yerine, perihan abla gibi, charls iş başında gibi, full house gibi sıcak,sevimli, ders verici diziler yapsalar da insanlar birbirlerinden özür dilemeyi öğrenseler ya!!

Ama yok illa toplumun bilinç altına şiddeti yerleştirelim, aptal gençlik dizilerini hiç bitirmeyelim ki gençler izlesin,ders çıkarsın!!

Kahve de, kek de, hamsi de burnundan gelir insanın!!

Geleceği düşünme ebru, sakin ol! Sakin ol! Bak bugün ne kadar güzel. Kuşlar, ağaçlar, börtü böcük!! Sen de çok güzelsin kendim!!

Published with Blogger-droid v2.0.9

24 Mart 2013 Pazar

imdat yine mi kar, imdat yine mi yol, imdat yine mi karlardan yollar örtülüyor!!

Ama yapılmaz ki bu! Tam ben ağaçlarda çiçekleri görmüşüm, bütün botları, çizmeleri kaldırıp babetleri çıkartmışım, kar çok mu gerekliydi yani!!

Hadi ben bu travmayı atlatırım da ağaçlar ne yapsın!! Bahar için süslendiler, bütün süsleri karla birlikte döküldü! Hevesleri kursaklarında kaldı. Dallarındaki çiçek değil de birer sivilceymiş gibi sıktı attı rüzgar hepsini!

Nasıl yanarım o kiraz ağacına! Planında bu kar yoktu! O şunun şurası iki ay sonra meyvemi veririm demişti!

Kar sevenler, iki ay sonra kiraz yiyemeyince de diyecek misiniz 'bayılıyorum kara' diye!

Hem amerikan noel filmlerindeki gibi yağmıyo kar buralara! Öyle beyaz büyülü bi havası yok yani!
Buraya kar yağınca yollar kapanıyo, kazalar oluyo, insanlar ölüyo. Çamur oluyo heryer, köylerde çocuklar okula gidemiyo, hastalar hastaneye. Ağaçlar çiçeklerini döküyo, boyunları bükük kalıyo.

Bi kaç gündür hep aklımda şu fikir; evdeki battaniyeleri götürüp örtsem ağaçların üstüne, yettiği kadarını kurtarsam. Yada birileri bi teknoloji geliştirse de şu karlar hep barajların üstüne yağsa!!

Published with Blogger-droid v2.0.9

17 Mart 2013 Pazar

yine mi(m)??

Daha önceden de söylediğim gibi ben mim cevaplamayı pek sevmiyorum! Küstahlık gibi görünmesini istemem! Sadece yaratıcılığımı etkiliyo, yani hani çay yapmaya niyetlenirsin ve biri sana tam o an bi çay yapsan da içsek der de bütün hevesin kaçar ya.. Işte öyle hissediyorum mim de!

Zaten şu aralar kısıtlı olan hayalgücüm bir darbe de bu mimde aldı :)

Lakin verilmiş bi görev var nihayetinde!! Görev mutlaka tamamlanmalı :)

En nefret ettiğim insan tipi, aslında nefret benim için çok keskin bi olgu. Hoşlaşmamak diyelim. Sürekli 'ay çok yorgunum, yine hastayım, nasılda yoğundum, kusura bakma' diyen insanlardan pek hoşlaşmam! Sonuçta sürekli kusura bakma diye uyarıda bulunan bi insan sürekli kusurludur! Ayrıca hepimiz çok çalışıyoruz, yoruluyoruz, ama hepimiz bu bahanenin arkasına sığınmıyoruz!

Evde en çok neyimi kaybederim, cımbız.. Evet kesinlikle sürekli kaybolur! Evde ararken bakabileceğim her köşeye bi tane bırakıyorum ama zaman içinde hepsi bi araya toplanıp yine kayboluyo.

Sakız çiğneyen insanlar hakkında ne düşünüyorum,
Aslında bu beni çok rahatsız eden bişey değildir, herşeyin bi yeri ve zamanı vardır sadece! Hem ben şıpsevdiye bayılırım.

En sevdiğim çiçek, minik mavi mine çiçeğidir.

Burcum, ikizler, her özelliğini de taşırım.

Çocuklarımın adı ne olurdu, çocuğum olaydı bi sağlıklıca, isim kısmı teferruat!

Komşu çocuğu bize geldiğinde bana tükürürse, gel sana şeker vereyim deyip mutfağa çeker ağzına bi tane patlatırım ve kesinlikle bi daha annesiyle konuşmam. Sonuçta çocuk benim yüzüme tükürebilecek kadar haz etmiyosa benden kesin habis annesi evde hakkımda kötü konuşuyodur!

Araba kullanırken yaşlı bi kadının üzerine su sıçratsam ve kadın zorla arabayı durdurup 'beni gideceğim yere bırakacaksın' dese, kapıları kilitler hızlıca uzaklaşırım. Belli ki bu kadın biraz fırsatçı, arabaya alırsam bi de kıyafet parası ister. Hem arabadan inerken gaz sıkıp çantamı çalmayacağı ne malum. Kimseye güven olmaz!

Hayatta en korktuğum şey, yerden sürünerek gelen şeyler! Pek bi şeyden korkmam ama biri beni korkutmak için sürünerek gelse, başarılı olur emelinde.

Bilgisayarım çökse ve bütün resimlerim kaybolsa... Ayy bi ürperti geldi... Evlerden ırak...

Yalnız yaşamak, yeri geldiği zaman güzel yeri geldiği zaman kötü bişey. Yalnız yaşıyo olsaydım şu an film seyrediyo olurdum maç değil, bu açıdan kötü. Ancak 'tatlıım şu yukardaki tabağı bi ver' dediğimde kocamın gelip tabureye çıkıp tabağı vermesi çok güzel bi duygu, yalnız yaşıyo olsaydım o tabağı almak için tabureye ben çıkmak zorunda kalacaktım :)

Published with Blogger-droid v2.0.9

10 Mart 2013 Pazar

bir yanımız yaprak döker, bir yanımız bahar bahçe!!

Yupiii!! Ağaçlar çiçek açmış diye sevinç içinde hopbidik hopbidik durağa geldim. Mutluluk dolu bakışlarla yola diktim gözümü, dolmuşu beklemeye koyuldum!

Bekle allah bekle dolmuş gelmiyo! Gelmeyen dolmuşla içimdeki neşe de yavaş yavaş soluyo! Işte tam o anda gördüm sağımdaki ağacın hala çiçek açmadığını! Halbuki 15 adım geride çiçek açmış bi ağaç vardı, benimde içimde neşe!

Demek ki kışın ortasında hain güneşin aydınlık gülümsemesine aldanmış bu zavallı ağacın mutlu görüntüsü de beni aldatmış!

Meğerse 8. kaburgam yorgunluktan sızım sızım sızlıyomuş. Kocam işten erken çıkmış beni almadan arabayla basmış gitmiş, ben dolmuşa kalmışım. Hem şu an tam 3 saattir ,evi perişan edecek kadar yani, evde yalnız. Bu demektir ki bu pazar da gezme, dinlenme, bakım yapma ya da hiç bişey yapmadan kanepeyle bütünleşme eylemlerinin yerini temizlik olgusu alacak!

Cumartesi günü, eve dönüş yolunda, arkayı dörtlediğimiz dolmuşta yazmıştım bunları ancak şimdi fırsat bulabildim yollamaya!

8. kaburgam kendi çapında örgütlenmiş, 4,5,6,7 ve 9. kaburgam da yoldan çıkmış!

Hayat benim için çok mu zor ne!!

Published with Blogger-droid v2.0.9

9 Mart 2013 Cumartesi

kutlanacak bişey göremiyorum!!

Çook eskiden bi zaman 129 hemcinsim haklarını ararken yanarak can verdi diye, o canların öldüğü günde göbek atarcasına, karnaval havasında kutlama yapılmasına anlam veremiyorum!

Boyunlarına mor fular takmış kadınların 'ohh ohh ne kadar güzel bi gün hadi 129 kaybın arkasından balon uçuralım' dercesine sokaklarda makaron dağıtmasını, evde annesiyle çatışma halinde olan, sırf saçı onunkinden daha güzel diye arkadaşına sinir olan kızların mor ojeli elleriyle çiçek uzatmasını, midem bulanarak hatırlıyorum şimdi!

Nedir bu sevincimiz?? Bilmeden kutluyoruz çok şeyi!

Bu bi helva kavurma durumu belki, ama şu an helva espirisini yapamayacak kadar yastayım göçen kadınlar için!!

Published with Blogger-droid v2.0.9

2 Mart 2013 Cumartesi

hayat kurtaran!!

Sık sık otobüse binen bi insan olarak en sevmediğim şey, otobüste, dolmuşta müziksiz kalmak!

Bi keresinde kulaklığımı evde unutmuştum da büyük panik yaşamıştım!! Hatta bi kaç kere kulaklığımı unuttum diye otobüse binmek yerine yürüyerek eve gitmişliğim bile vardır!

En büyük korkum da kulaklığımı çantamdan çıkardığımda dolaşık bi yumakla karşılaşmak!! Düzgünce çantama koyduğum kulaklık adeta canlı bi organizma gibi birbirine girdiğinde, gideceğim yere varıncaya kadar o düğümleri çözmeye uğraşmak bi eziyet!!

Işte ben bu yarasayla tanışınca bu dolaşık sorun son buldu!!

Şimdi 'bu yarasaya ne gerek varki lastik bağla alla alla' diyenler olabilir!

Lastikle bu bir mi? Bi kere lastik zırt bırt kaybolur, ama bu yarasaya para verdin bi kere sahip çıkacan! Ayrıca bu şey, sevimli olduğu için insanı kullanmaya teşvik ettiği inkar edilemez!

Benim hayatımı değiştiren bu icat, gratiste terlik süsü olarak satılıyo!! Bilginize!!

Published with Blogger-droid v2.0.9

1 Mart 2013 Cuma

kümülüslerin üstünde dans etmek!!

Bi süredir bloğuma hiç bişey yazmıyorum!

Yazacak vaktim olmuyo! Bütün boş zamanımı fringe izleyerek geçiriyorum çünkü!

Uzun zaman ayrı kalmıştım, yok alt yazı sorunu, yok bu formatı televizyon desteklemiyo sorunu derken 5 ay kadar ayrı kaldığım fringe dizisinin 2 sezonunu 3 gün içinde bir solukta bitirdim! Hatta dün rekor kırıp 10 bölüm birden izledim hayatla tüm bağımı kopardım gibi bişey oldu!

Sonra birden panik yaptım ve izlemeyi kestim. Şu an 4. Sezonunu izlediğim dizi 5. sezonda final yaptı. Kalan bölümlerini tek tek, tadını çıkara çıkara izleyecem! Öyle 'aboo burda da biter mi dur hemen sonraki bölümü de izleyim' yapmıycam!

Zaten izlediğim sayılı dizi var!

Mesela behzat ç.  sürekli bitti bitecek korkusu yaşatıyo bana! Hep bi dedikodu dolanıyo orta 'behzat bu haziran bitiyomuş biliyo musun?'
Bu haziran gerçekten bitiyomuş. Uzun bi alıştırma dönemi oldu bu dedikodular. Artık bitsin bari!

Ama leyla ile mecnun!! O bitmesin bari! Bi kere çay erdal bakkalda içilir! Sonra ismail abi var ki kendisi kült olur benim nazarımda! Ismail abinin genlerini taşıyan başka biri gelmez bu dünyaya!! Bitmesin ya bitmesin! Hazır değilim buna!

Bi de how i meet your mother var ki evlere şenlik! O zaten bitmez, o konuda kafam rahat!

Ne diyo bu demeyin bi kaç zamandır onlarla yatıp onlarla kalkıyorum canım maç bile seyretmek istemiyo (!)

Dizi olayı kötü demek! Film yapsınlar şunları izleyelim bitsin! Ya da peter bishop ve olivia dunham evlensin bizim yan daireye taşınsın, akşam yemeklerinde birlikte olup, hafta sonları okey falan oynayalım. Iyi olur kafa dengi birileri apartmanda! Biz oliviayla manikür falan yaparken peter ve kocam fenerin maçını seyreder!

Apartman aidatlarını peter götürür yöneticiye. Böylece ben yönetici cuma amcanın sohbetine maruz kalmam! Nasılsa cuma amca ingilizce bilmiyo ne konuşacak peterla!!

Hem onlar kesin ayakkabılarını kapının dışına bırakmaz. Iyi komşu olurlar!!

Published with Blogger-droid v2.0.9

23 Şubat 2013 Cumartesi

muhteşem patates kızartması yapabilmek için;

Öncelikle gerekli olanlar;
*enerji
*evi süpürüp silecek cengaver bi koca
*marketten malzeme alacak üşenmeyen bir adet kuzen
*huzurlu bi ortam
*acilen doyurulması gereken karınlar

E gerisi çok basit!! Bildiğin patates kızartması!!

Yemek yapmayı çok sevmem!! O kadar uğraş didin 15 dakikada bitsin!! Kabus olmalı bu!! Emeğe saygısızlık resmen :) onun için bu patatesler yavaş yavaş yenecek!!

Hele yaprak sarması ve mantı yok mu tamamen yapana işkence! Leblebi gibi löp löp yutulsun diye mi üstümü başımı parçalıyorum ben!

Ben yaprak sarmam, mantıyı da yıllardır yapmadım! Ne zaman mantı yapmaya kalksam yapım aşamasında yorgunluktan doyup sofrada yiyemem! Yiyenin de burnundan getiririm yavaş ye diye!!

Hem kim icat etmiş ki bu yemekleri!!
Mazoşist bi kadın grubunun başının altından çıkmış kesin! Otururlarken biri demiş ki 'hadi pirinçleri şu yaprakların içine koyalım ince ince saralım, yada mincik mincik hamurlara mincik mincik köfteler dolduralım ağzını da simetrik kapatalım da eziyet olsun bize'

Kabul edemiyorum bunu! Yap güzel patatesi, makarnayı, çorbayı beni de uğraştırma ama demi!

Published with Blogger-droid v2.0.9

20 Şubat 2013 Çarşamba

nasıl bi çalışma şekli var şu beynimin!! bilim insanları bi açıklama getirsin!

Kahve, kitap, pembe papıklar. :)

Fakat açık hava yok, tepemdeki güneşi kesecek ağacın yaprakları yok, altımda olması gereken hamak orda yok, arka fonda nora jones'in sesi yok, nora jones'in sesini bastıracak kuş sesleri yok, kot pantolonun yerinde olması gereken şort yok, saçlarımı havalandıracak ılık tatlı rüzgar yok!

Hasta oluyorum galiba! Onun için bi dinlenme ortamı çekti canım!

Hayır yorgunluk olamaz bu, zaten bugün öyle yorulmama sebep olacak bişey de yapmadım, bu olsa olsa hastalıktır!!
33 omurum aynı anda bağımsızlıklarını ilan etti, her biri bi tarafa gidiyo! Sağ el bileğim zorla çalışıyo, arada bi dürtmek gerekiyo. Gözlerim adeta kundakçı çetesi, bulundukları çukurlarda 'sen mi daha çok yakarsın ben mi' nidaları eşliğinde birbirleriyle yarışıyolar. Saçlarım sanki birer ok olmuş beynime ulaşmaya çalışıyo!

Ancak beynim kendini koruyabilmis tek parçam. Tam yol üretmeye devam ediyo! Fikirler geliştiriyo, projeler çiziyo, yer yer geçmişe dönüyo, ara ara hayal kuruyo, çoğunlukla diğer uzuvlara komut gönderiyo! Ama komutları takan yok sol el işaret parmağı hariç! Bi tek o uyum içinde çalışıyo! Beynim onu sözcü seçti, dilimin içine kapandığı şu dakika!

Hislerimi size anlatmaya çalışırken bile aşağılarda bi kavga var. Ayak gidelim diyo, bel otur oturdugun yere diyo! Boğaz sıcak bi kahve istiyo, ağız sıcaktan bıktım,buz gibi limonata isterim diyo! Midem patates kızartması diye çığlıklar atarken, dilim tadım yok deyip yayılıyo olduğu yere!

Bütün bunlar olurken ben, eve dolmuşla gitmek zorunda olduğumu, bunu nasıl başaracağımı düşünüyorum! Çünkü kocam evde hasta yattığı için bugün beni alamayacak!

Beynim de cortladi galiba. Nasıl başlamışım yazıya,nasıl bitiriyorum! Beynimin sağ lobu ve sol lobu bile çatışma halinde!

Biraz ağlayayım da en azından göz çukurlarımdaki yangın sönsün!!

Published with Blogger-droid v2.0.9

14 Şubat 2013 Perşembe

bol fıstıklı olsun!

Kırmızı elbiseler giyinip yemeklere gitmeler, kırmızı güller yollamalar, mum ışığında şiir okumalar.. Bi coşku, bi coşku! Ne oluyor yani?

365 günün 363ünde (doğum günü de var) sevgilisinin saçına bi kere dokunup ne kadar yumuşak saçların var demeyen adam, sevgililer gününde sevgilisinin saçına güller takip, onu prenses ilan ediyo!!
Aynı şekilde hergün belki bi makarna bile yaparken goygoylanan kadın o gün mum ışığında sofra hazırlayıp, kralını baş köşedeki tahtına yerleştiriyo!

Yanlış anlamayın! Bir gün değil hergün sevgililer günü geyiğine girmiycem! De anlamadığım nokta şu; imparator yasakladığı için evlenemeyen gençleri gizlice evlendiren aziz valentine, üstlendiği bu sevimli görev için 14 şubatta öldürüldü! Şimdi bunun neresi eğlenceli güzel bi gün?

Bu iyi kalpli adamın arkasından bi helva kavurup dağıtmayalım da, kırmızı elbiseler giyip gülüp oynayalım demi?

Uyuz oldunuz bana biliyorum :) şaka ediyorum! 'sevgililer günümüz kutlu olsun'

Not:Ama ben yine de bu akşam bi helva kavururum!!

Published with Blogger-droid v2.0.9

11 Şubat 2013 Pazartesi

3 2 1 kestim!!

Bu miniminnacık ayının kazağını ben ördüm!
Zor oldu ama başardım. 3-2-1 keserek kol bile yaptım!

Zorun neydi derseniz, takıntılarım derim!
Aslında bu ayı bi tokanın üstündeydi. Yıllar önce, bi pazar sabahı ananeme giderken el arabasına ıvır zıvır yüklemiş bi amcanın tezgahinda çıktı karşıma şans eseri, bi tane aldım. Çok da ucuzdu. Cimriliğim mi tuttu ne olduysa saf gibi bi tane alnım!Sonra baktım çok güzel, dedim bi kaç tane daha alayım (stokcu ruhum işte!). Ama amcayı bulamadım!

Haftalar sonra yine ananeme giderken gördüm amcayı! Bu sefer bi öncekinden de az bi para söyledi! Bende hepsini aldım hatta fazla bile para verdim! Hepsini aldım deyince kız zengin galiba diye düşünebilirsiniz! Zengin falan değilim! Bu ayıyi tanıyanlar bilir, bit kadar olmasına rağmen pahalı bişey. Aynı tokayi, adını verip rencide etmek istemediğim bi mağazada 15 liraya gördüm! Amca bana 1 lira dedi böylece hepsini aldım!

O kadar çok kullandım ki lastik laçka oldu! Bende ayıyı çıkarttım ama yanında silikon izi kaldı. Dedim buna bi kazak öreyim de o iz kapansın! Çok da güzel oldu pek de güzel oldu!

Bu arada ben pembe rengini çok severdim! Severdim diyorum çünkü herkes çok sevmeye başladı ben biraz soğudum sanki!

Published with Blogger-droid v2.0.9

9 Şubat 2013 Cumartesi

Beni anlatır küsmek Kızdım ama hala buradayım'dır.

Canım sıkılırken kendi kendime oynadığım bi oyun var!
Bi kavramla bi insanı eşleştirmek!

Mesela aşk insanı kim deseler kuzenim derim. (kocam diyeceğimi sandınız demi?) Çünkü o hep aşık ondan başka kimse bu kadar aşık olamaz!
Maç insanı kim deseler kocam derim. Çünkü evde hep maç izleniyo!
Uyku insanı kim deseler ablam derim çünkü hep uyuyo! (hatta şu anda ablamın evindeyiz, kocalar fifa oynuyo ve bilin bakalım ablam ne yapıyo??)
Küsmek insanı kim deseler benim derim! Çok küstügüm için değil. Hatta küsmeyi hiç sevmem ama bi önceki posta fotoğraf ararken küsmekle ilgili görselleri çok beğenmemden anladım ki ben küsmek insanıyım!

Bunca zamandır sürekli fotoğraf bakarım, aklıma gelen kelimeyi google'ye yazar resimlerine bakarım gördüklerim arasında en çok bunlar hoşuma gitti!

Hislerimi kesin anlatamadım biliyorum!

Şöyle anlatmaya çalışayım. Örneğin bi elbise fotoğrafı beni heyecanlandırmaz yada aşklı meşkli fotoğraflar! Ama bunları sevdim!

Şu anda yazdıklarımın ne kadar saçma olduğunu düşünüyorum ama bu kadar yazmışken illa ki yollayacam bu postu emeğime yazık çünkü!

Zaten uykum da var! Iyi geceler kısaca!

Published with Blogger-droid v2.0.9

7 Şubat 2013 Perşembe

ben hiç tahtaya kalkmadım! tebeşir tozuna alerjim var!

Çok sevdiğim bi arkadaşımla görüştüm bugün telefonda!

Msnde durur ya insanlar hep, nasılsa hep var diye hiç yazmayız! Işte bu arkadaşım da hep öyle duruyodu. Bugün yazdım konuştuk çokça!

Beni tanıyanlar bilir ben öyle fik fik yazmayı sevmem. Dedim numaranı yolla arayım!
(mesaj yazmayı da sevmem ben biri mesaj çekerse uzun uzun cevap yazarım en son sıkılır mesajı bitiremeden 'arıyom' yazıp yollarım. Mesajı silmem çünkü o kadar yazmışım emeğime yazık!)

Neyse bu arkadaşım lisedeyken tebeşire alerjim var diye küsmüştü bana! O, öğretmen masasının önündeki en ön sıraya hoşlandığı kıza yakın olmak için gitmek istedi! Ben de alerjim olduğu için kalmak istedim o da bana küstü! Son sınıfta küstük bu arkadaşla ki kendisi herhangi bi lise arkadaşı değil, anasınıfından beri arkadaşım olur!

Bu yaptığı ayıbı da yüzüne vurdum bugün :)

Derken derken fotoğraflar gönderdik birbirimize!
Aa ne kadar da yaşlanmış öyle! Kırış kırış olmuş yüzü, saçları da dökülmüş :)
Ben onu la vita e bella filmindeki küçük çocuğa benzetirdim. Süt gibi böyle!! O zamanki halinden eser yok!

Benim hakkımda da yaz bişeyler dedi! Bende yazdım ışte! :)

Okuyacağını bildiğim için yazdım bunları! Hiç değişmemişsin hala gençsin arkadaşım!

Not: Bu posttan çıkarılması gereken ders; sıra arkadaşınızın tebeşire alerjisi varsa hiç bi kızdan hoşlanmamalısınız!!

Published with Blogger-droid v2.0.9

5 Şubat 2013 Salı

bir 'mim'dir!!

Şu mim dedikleri ne ola ki diye hep merak etmiştim!!
Ilk mimlendigimde çok heveslendim ancak şu anda çok üşeniyorum!!
Sevgili oskarlı merve bu kadar uzun soru mu sorulur :)

ödev yapmak zorunda olup da canı yapmak istememek gibi bişeymiş mim!!

Ha! Bi de mimlendigimi okuduğumdan beri, içimden 'bir mimdir, iki mimdir, üç mimdir' diye uzayıp giden bi şarkı mırıldanıyorum!!

Bu mim sinirlerimi çok gerdi :) bi daha beni mimlemeyin ne olur!!

Özgür bırakın postlarımı, yaratıcılığımı kısıtlamayın!! :)

Gelelim esin'in kağıda döktüğü ve 4 gündür çantamda gezdirdiğim, çantamı her açışımda karşılaşıp panik yaptığım soruları cevaplamaya!

1-özel bi gücün olsa bu ne olurdu? Ne yapmak isterdin?
Uykuya ihtiyaç duymadan yaşama gücüm olsun isterdim. Bu güç bana gündüzleri yapmaya fırsat bulamadığım şeyleri yapmak için vakit kazandırırdı. Süper olurdu!! Yarım kalmış projeleri bitirmek güzel olur!!

2- en güzel geçen yaşınız hangisi,neden?

Şimdiye kadar gördüklerim arasında, öyle bu çok güzel bi yaş bunu aklımda tutuyum dediğim olmadı. Ama gelecekten umutluyum. 60'lı yaşlarım güzel olabilir diye düşünüyorum! Kimseye eyvallahın olmayacağı bi yaş bi kere! Mesela saçını pembeye boyatırsan kimse gelip sana 'ne yaptın' diyemez! Dese bile 'sanane bu yaşıma gelmişim sana mı soracam' cevabiyla karşılaşabilir!!

3- hobilerin neler?
Aslında benim bi hobim yok! Canım ne isterse onu yaparım! Benim hobim bu deyip o şeyi mecburiyet haline getirmem. Gitar çalarım, örgü örerim, heykel yaparım, ahşap boyarım, odun kırarım,kitap okurum, badana yaparım... Rüyamda ne görürsem onu tatbik ederim.

4-kendinde olmasından hoşlandığın fiziki ve kişisel özellik?
Bi insanın benim şuyum güzel buyum güzel diye ortada dolaşması çok itici gelmiştir hep!! Ama benim herşeyim güzel :)

5-en sevdiğin makyaj malzemesi?
Genelde çok makyaj yapmam bi tek rimel sürerim. Ama bi  kırmızı ruj!! Her işe yarar! Gerek allık olsun gerek ruj olsun iş görür yani!!

6- kullandığın maske var mı?
Rossmandan alıyorum 2-3 liraya çok da güzel oluyo pek de güzel oluyo!

7-gezmek istediğin yer?
Benim öyle pariste venedikte gözüm yok karadeniz kıyılarını gezmek istiyorum! En çok fırtına vadisini görmek istiyorum! Bana deniz olsun!

8-sürekli takip ettiğin bloglar?
Oo bisürü blog takip ediyorum! Ama bazı takip ettiğim blogları da pek sevmiyorum!

9-çevrende nasıl bi insan olarak bilinirsin!
Kalabalığı çok severim. Sürekli arkadaşlarımla birlikte oluyum hep, böyle gülelim eğlenelim hep, gürültü patırtı yapıp komşuları çıldırtalım hep isterim! Dolayısıyla arkadaşlarca sevilen ancak komşularca nefret edilen biriyim!
Babamın en sevdiği kızıyım (evet en çok beni öpüyo işte, ayrıca da hala dizine yatınca sırtımı kaşıyo)

10-başına gelen bir anın?
Küçükken ablamı ve babamın arkadaşının oğlunu balkona kilitlemiştim. Çocuk balkonda kapalı alan korkusuna kapıldıysa demek kapının camını kırdı!! Camda benim yüzümü kesti! Sol yanağımda izini taşıyorum!

11- bir insanda dikkatini çeken özellik?
Ellerine,dişlerine,saçlarına bakarım! At seçiyorum sanki :)

Bu mim de burda biter! Bayağı zorladı yahu!!

Published with Blogger-droid v2.0.9

31 Ocak 2013 Perşembe

boklu başlık!!

Temiz ve mutlu günlerde başıma gelen bi olayı anlatmak istedim.. Ancak konuya başlık yakıştıramadim!!!

Herşey çiçekli böcekli aşklı meşkli olmak zorunda değil ya bu da boklu bi post!!

Eskilerden bi gün! Ablamla birlikte odtü uçurtma şenliğinden tezgah kiralamışız! Bu bizim ikinci ticaret girişimimiz. (birincisi başka bi postun konusu)

Ben fimodan yaptığım takıları koydum ortaya. Ablam da diktiği çantaları yastıkları!

Malzemeleri toplamak için, ankarada yaşayan çoğu el işçisinin bildiği suluhan'a gittim!!

Ablam yapay beyaz papatya istemişti. Suluhanın alt katında yapay çiçek satan dükkânlar var. Aşağı indim sarı bi papatya gördüm. Güzel. Aldım elime. Biraz ötede beyazı gördüm. Sarıyı atıp onu almamla birlikte bi ıslaklık geldi elime, burnuma da pis bi koku.
Koku o kadar ki bütün hayatı boyunca haşlanmis yumurta yiyen birisi bile o kokuyu çıkartamaz!!!

Derhal attım o çiçeği de! Gidip çay ocağından ıslak mendil istiycem. Çay ocağının yanında da tuvalet var.

O an, etrafımdaki herşey yavaş çekimle gerçekleşiyo! Çiçek yavaşça elimden düşüyo, masalardaki insanlar bana bakıyo, tuvaletci amca yüzünde 'bu da bişey mi! Ben daha neler gördüm' ifadesiyle yerinden kalkıp tuvaletin kapısını açıyo!

Işte o an anladım elimdeki şeyin sıradan bişey olmadığını! Herşey hızlandı benimle birlikte! Koşarak zor attım kendimi tuvalete, bütün sabunluğu boca ettim 'kahverengi' ye dönüşmüş elime. Sonra dönüp klozete kustum! Anneme anlatırken bi daha kustum! Uzun süre aklıma geldikçe kustum!

Şimdi geçti artık ama bunları yazarken midem kalkmadı değil!

Burdan suluhan yönetimine sesleniyorum! O tuvaletleri kilitlemeseydiniz belki de o çiçek sepetine dışkılayan zat-ı muhterem medeni bi şekilde tuvaleti kullanacaktı!!


Çok boktan bi konu oldu biliyorum ama bunlar konuşulsun, bilinsin. Başka yavrucaklar düşmesin benimle aynı tuzağa!! :)

Published with Blogger-droid v2.0.9

27 Ocak 2013 Pazar

pudingi yaşamak!!

Dün akşam kocamın doğum günüydü! Geçen seneki gibi süpriz bi parti hazırlayacak vaktim olmadığı için başbaşa kutladık!

Kocam biraz hasta gibiydi!! Ve o hasta olunca ben ölmek istiyorum çünkü sürekli mızırdanıyo!! Kafa beyin koymuyo!

5 dakika uzaklaşmak için markete gideyim dedim! Pasta da almamıştım zaten!

Markete gideceğimi duyan kocam puding istedi ama 3 paket istiyomuş 1 paket ona yetmezmiş! Bi tencere pudingin hepsini yermiş, üstüne de hindistan cevizi dökermiş, ohh mis gibiymiş!! Resmen pudingi yaşadı kocam!

2 litre puding duruyo şimdi dolapta! Hiç de sevmem çikolatalı pudingi!

Not: pembe kazaklı ayının hikayesi başka bi postun konusu!

Published with Blogger-droid v2.0.9

25 Ocak 2013 Cuma

Yar bana bir eğlence medet!

Ne olucam ben böyle!! Sanki kolumu bi santim kaldırsam ölecekmisim gibi oluyo!

Bi bıkkınlık, bi yılgınlık, sanki böyle hapşuramamışım da gözlerim kısık kalmış gibi hissetmeler..

Eğlenceli bişeyler olsa keşke. Sohbet, muhabet, kakari kikiri olsa.
Ama yok hergün aynı şeyler oluyo! Sabah yataktan kalkamama, güç bela uyanıp koşuşturarak işe gitme, akşam gelme ve uyuma!!

Uzun zamandır yaptığım tek farklı şey film izlemek oldu! O da çamaşır makinasını beklerken uyuyakalmamak için! Malum bi de ev işi falan var!!

Bazen fırat'a çok özeniyorum! Canı sıkılınca hiç olmadı kendi kendine goy goy yapıyo. Bende o da yok çenemi kıpırdatmak zulüm oluyo bazen!
Hiç olmadı annesi terlik falan atıyo eğlence çıkıyo adama!

Ben terlik yakalıyacak yaşı çoktan geçtim! Zaten benim annem yapmaz öyle şeyler!

Üff! Ne saçmalıyorum ya şu anda yazmaktan bile sıkıldım!!

Yar bana bir eğlence medet!!

Published with Blogger-droid v2.0.9

22 Ocak 2013 Salı

Zzz!!

Narkolepsi miyim yoksa aşırı yorgun mu bilemedim!!

Tamam hem eve hem işe yetişmek kolay değil de bi insanın 24 saat uykusu olur mu ya??

Eskiden 8de çıkacaksam evden 6 da zevkle uyanırdim! Duş alır,kahvaltı yapar, giyinir, süslenir hatta tv seyrederdim!! Şimdi sabah 8 de zor ayrılıyorum yataktan ve bu saydıklarımın hiç birini yapamadan en yakındaki kotu,tisörtü giyinip çıkıyorum evden!!

Gün içinde 1 dakikalığına da olsa uyuyorum. Eve dönüş yolunda, arabada kocamla sohbet ederken birden uyuyakalıyorum! Eve gelince hemen uyuyorum zaten çünkü 4 katı ağlaya ağlaya çıkmış oluyorum!

Ağlaya ağlaya demişken bi kere gerçekten yolun ortasında oturup ağlamıştım 'daha fazla devam edemiycem' diye!

Kocamın beni almadığı günler dolmuşla gidiyorum eve ve yolda uyuyorum tabiki!

Eskilerden bi gün yine otobüsteyim. Son durakta incem yani 5 dakika sonra! O sırada ablam aradı saat 8 di. Nasıl olduysa (!) uyuyakalmışım!! Uyandığımda, otobüste, şoför de dahil hiç kimse yoktu! Solumda bi dağ sağımda da derin bi karanlık!
Kendime gelip nerde olduğumu kavramam 5 dakikami aldı desek, yarım saat park halindeki otobüste uyuyakalmışım! Otobüsten indiğimde saat 8:35 di.

Hayır ben şoföre kızıyorum! Bi baksana otobüste biri var mı? Hemen inmiş gitmiş! Hadi uyandırmaya kıyamadığını varsayalım, bari üstümü ört!

Kendime gelince çok güldüm ama o zaman solumdaki dağı görünce kaçırıldım diye çok korkmuştum!

Cumartesi günü de dolmuşta uyumamak için bi sürü şey yaptım! Ancak en son hatırladığım şey 'yalnızca bi durak kaldı dayan' diye yalvaran iç sesimin çırpınışları oldu!

Sonuç; evden 2 durak sonra inip güzel güzel yürüdüm!

Published with Blogger-droid v2.0.9

21 Ocak 2013 Pazartesi

yine olmadı işte!!!

Zengin olma umutlarım yılbaşından beri giderek ufaldı.

Üstelik sadece 2 çekilişte! Yılbaşındaki çekilişte kazandığım parayla 8 tane bilet almıştım!
9 ocak çekilişinde 8 bilet 4e düştü! 19 ocak çekilişinde sadece amorti çıktı, onunla da 4 tane kazıkazan (!) aldım.

Sonuç, iki lira çıktı!! Demek ki insanlar bu şekilde kumar bağımlısı oluyo :)

Yani, 19 ocakta zengin olacağımı düşünen ablam, en sevdiğim büyük ablam sensin biliyosun demi!! :)

Yine de, umut hala devam ediyo!!

Published with Blogger-droid v2.0.9

18 Ocak 2013 Cuma

yine oldu işte!!!

Daha önce bahsetmiştim porselen bebek koleksiyonu yapıyorum diye.

Çok eskidendi tabi bu! Ne zaman ki Enchanted Doll ile tanıştım işte o zaman benim birikimim anlamını yitirdi..

Aradan geçen bunca yıl içerisinde hala bi tanesine sahip olabilmiş değilim! Yapan ablanın eline sağlık, sanatı çok muhteşem. Ama onu uzaktan sevmek aşkların en güzeli! Zira bi tanesi o zamanlar ikinci el bi araba parasıydı, şimdi ne kadar bilmiyorum, ucuzladıysa biraz, almaya çalışmayim diye araştırmadım!! Yinede görünce sevgim depreşti!

Hem zaten artık biriktirmiyorum! Hevesim kaçtı. Ya büyüdüğüm için yada baba evimdeki odama yakıştığı kadar yeni evime yakışmadığı için!

Bak duygusallaştim birden (ki bu pek rastlanır birşey değil) Hemen konuyu değiştiriyorum!!

Insanlar adeta bi sincap gibi biriktiriyolar bişeyleri. Ben mesela bişeyden bi tane olunca rahatsız oluyorum :)

Vosvos biriktiriyorum mesela, porselen bebek biriktiriyorum, süpriz yumurta oyuncakları,kuşlu figürler, şemsiyeler, taçlar biriktiriyorum! 90 tane yüzüğüm var benim! Biriktiriciyim işte!

Çekirdeği bile insan gibi citlemiyorum, sincap gibi içlerini biriktirip hepsini birden yiyorum!

Published with Blogger-droid v2.0.9

16 Ocak 2013 Çarşamba

bi mutfakta bunlar kesinlikle olmalı ve bi mutfak mutlak böyle olmalı!!

Yeni bi yazı dizisi başlatıyorum! Ilk bölümde hoş mutfaklardan özenli fotoğraflar yayınlıyorum!

Biraz fikir alarak, biraz sinir olarak baktım bütün fotoğraflara. Neler var neler!!

Kendi mutfağımi bunlara benzetmeye çalışsam bütün binayı yıktırıp yeniden yaptırmam lazım!!

Ama olsun benim mutfağım da güzel! Güzel de bi alex değil tabi!

Published with Blogger-droid v2.0.9

14 Ocak 2013 Pazartesi

garip bi iletişim ağı!!

Eskilerden bi gün şöyle bi mesaj almıştım 'arkadaşlar bu bir toplu mesajdır. Bu akşam ebrularda toplanıyoruz. Gelen her kişi kendi tekilasını getirsin'.

Burda bahsi geçen ebru ben oluyorum ve bu mesaj ablamdan geliyo!! O akşam bizde toplanacağımızı bu mesajla öğreniyorum!! Daha da komiği bu mesaja heyecanla cevap veriyorum; 'aa tamam ben de gelirim.'

O akşam eksiksiz toplanmıştık gerçekten. Benim evimde, benim yaptığımdan daha iyi bi organizasyon yapılmış!!

Cumartesi günü de buna benzer bi mesaj aldım 'akşam size geliyoruz bi planın varmıydı, ev dağınık falan diyosan ben gidip toplayım'
Ve benim verdiğim cevap 'yemek de yap'

Ben eve gelmeden toplanıp başlamışlar yemek pişirmeye! Yorucu geçen bi günden sonra, hele ki dolmuşta uyuyakalıp, evden 3 durak sonra uyanıp panik içinde dolmuştan atlayıp, yağmurun altında geri yürüdükten sonra, eve gelip yemeği hazır bulmak gibisi yok!!

Bi de soba yanıyosa üstünde de kestaneler varsa değmeyin keyfime!! Ha bide yanında türk kahvesi!!

Nasıl mı??
Kahve bilgisine çok güvendiğim bi abimin tavsiyesi üzerine;

Malzemeler
1 adet çatlarsa üzülmeyeceginiz içi su dolu bir fincan
2 çay kaşığı kahve
1 adet cayır cayır yanan soba

Yapılışı
Su dolu fincanın içine kahveyi at, iyice karıştır, sobanın üstüne bırak, fik fik yapmaya başlayınca bi daha karıştırıp iç!!

Çok güzel ve muhteşem bi tat!! Bazen türk kahvesi pişirince hafif ekşimsi olur ya hani.. Bu öyle değil işte kahve içtiğimi anladım resmen!!

Published with Blogger-droid v2.0.9