26 Nisan 2013 Cuma

istek post!! esin'e. zaz-on Ira!!

Zaz'ın je veux şarkısını beğenerek dinledik geçen yazlarda! Hatta benim düğünümde sahneye çıkıp reverans yaptığımda fonda 'la cumparsita' değil 'je veux' çalıyodu!

Neyse anılar şöyle dursun!

Zaz'ın 13 mayısta çıkacak 'recto verso' albümünün çıkış parçası olan 'on ira' radyolarda dönmeye başladıktan kısa bir süre sonra, benim izlemediğim, fakat izleyen birinin tabiriyle 'şahane' bir video kliple karşımıza çıktı!

Esin'in de çok sevdiği je veux şarkısının bestecisi tarafından bestelenmiş olan on ira şarkısını seveceginizden eminim!

Ancak bu yeni albüm hakkında çok az bilgiye ulaşabildik! Almanca yazılmış bi kaynaktan anlamaya çalıştık ancak başarılı olamadık! Almanca bilen ve yardımcı olmak isteyen ziyaretçilerimden bize yardımcı olmasını istemek amacıyla bu postu hazırladım.

Zaz'ın sevimli, güzel sesli solisti isabella'nin makyajı, 'evi hangi renge boyasam' sorununu getirdi aklıma! Bi türlü karar veremiyorum!! :)

Her iki konuda da yardımınızı beklerim!!

Gereğinin yapılmasını arz ederim. :)
(dilekçelerin sonuna da gülücük koyabilsek hayat daha eğlenceli olmaz mıydı sizce de??)

NOT: biraz daha tırnak işareti yaparsam baygınlık geçirecem! Ve biraz daha yazarsam fransızcayı oturduğum yerden çözecem!! :)

Published with Blogger-droid v2.0.9

17 Nisan 2013 Çarşamba

bu postum ablama gelsin!!

Bi süredir bloğuma bişiler yazmıyodum!!

Hem yazacak bişey yoktu hem de canım yazmak istemiyodu! Yazasım değil okuyasım vardı! (ki bu durum hala değişmiş değil)

Uzunca bi süre sinsi ve sessizce diğer blogları gezindim, okudum! Sevdiğim bi blog yazarı benim bloğumdaki gadget başlıklarından birini beğenmiş olmalı ki kendi bloğunda kullanmış. Biraz gururlansamda daha çok rahatsız oldum ve hemen kendi başlığımı değiştirdim!

Alıp alıp okumadığım bissürü kitap olduğunu farkettim! Onları okumaya başladım!

Şunu atmayım bi işe yaratırım dediğim herşeyi (tamam az bi kısmını) çöpe attım!

Çekilişini kazandığım madam dö gonc'un 'teşekkür ederim hediyesi'ne 7 kere başlayıp, yaratıcılığıma güvenemeyip geri vazgeçtim!

Kırmızı, minik çiçekli, sevimli fakat bi o kadar gudubet, pislik, adi tartım acı gerçeğin acıtan tokadını, pembe, dolgun yanaklarıma aşk edince, rejime başladım. Çikolatayla öpüşüp vedalaştık. Ekmekle küs ayrıldık!

Küçükken oynadığımız, hatta turnuvalar düzenlediğimiz, 90 tank atari oyununa kavuştum ablam sayesinde! Yeşil tankın yokluğunda nasıl da sefil oluyo insan. Eski atarilerden bulsak da iki kişi oynasak şu oyunu. Yalnızlık oyunda bile zor!!

Sonra aklıma bi film geldi küçükken ablam, kuzenim ve ben, gece üçümüzü birden uyku tutmayınca izlemiştik! Çok komik bi korku filmiydi. Çok aradık adını ama bulamadık öyle bi film. Tahminimce 98 yılında hbb yada kanal6 da izlemiştik. Biraz bahsediyim de belki bilen biri çıkar. Bi grup arkadaş ormanda kaza yapıyo. Niyeyse bi mağaraya sığınıyolar. Ve niyeyse mağaranın derinliklerine iniyolar. Sonra bu değişik arkadaşlar yolda korkunç şeyler görünce geri yukarı çıkmaya çalışıyolar ama yukarı çıkmaya çalıştıkça daha derine iniyolar. Sonra yolda iki mumya tabutu görüyolar ve yine niyeyse tabutları açıyolar. Tabuttan çıkan mumyalar ellerini uzatıp aranıyolar, erkek olan mumya kadın mumyaya tacizde bulunuyo (biz filmin bu kisminda çığlık çığlığaydik). Sonra bunlardan biri çıkmayı başarıyo ve dışarıda azrail bunu bekliyo. Azraili alt ediyo. Çocuk aklım beni yanıltmıyosa elemanlar kazada komaya girmiş orasıda arafmis. Falan filan.. Acayip bi filmdi! Neyse..

Sürekli, 'post' şeklinde mesaj atan ablamın baskılarına maruz kaldım! Sevgili ablacım, al sana post!! Senin için yazdım!

Published with Blogger-droid v2.0.9

1 Nisan 2013 Pazartesi

güzel bi pazar günü yaşamanın yolları!!

Öncelikle, cumartesi gecesi ankaradan yola çıkıp pazar sabahı anamurda olmanızı sağlayacak ve pazar gecesi anamurdan yola çıkıp pazartesi günü ankaradaki işine hiç uyumadan gidecek kadar nazik, tatlı, romantik bi kocaya sahip olmalısınız!!

Anamura ulaşınca kocanız şezlongunuzu ve şemsiyenizi sahile götürür, denize karşı kurar.

Kurulursunuz şezlonga, takarsınız vintage walkmaninizin kulaklığını,  grup gündoğarkenden yaz bulutlarını dinlerken, size buz gibi limonata almaya giden kocanızın arkasından bakarsınız!

Limonata ağzınızda kaygan bi tat bırakırken siz uzandığınız şezlogtan doğrulup kaset sararken walkmanin pili bitmesin diye çantanızda taşıdığınız tükenmez kalemi alıp yaz bulutları şarkısını tekrar dinleyebilmek için kaseti tükenmez kalemin ucunda döndürüyosunuz!!

Güneş tenizde karamel izler bırakırken uyumak üzere olduğunuzu farkediyosunuz!

Hali hazırda uyumuş bulunan kocanızı uyandırıp denize giriyosunuz. Su buz gibi ama çok iyi geldi doğrusu!

Bi kaç küçük balık ısırığından korkup kaçana kadar çıkmıyosunuz denizden.
Çıktığınızda parmak uçlarınız buruşmuş olduğu için her türlü naz yapma hakkı kazanıyosunuz. Çünkü kocanızınkiler hala sağlam, acıyomuş gibi yapabilirsiniz, böylece kocanız size kıyamayıp eve gidip muhteşem sandviçler hazırlayabilir!

Sandviçleri yerken aklınızdan sadece biraz daha bronzlaşabilmek geçiyo! Ancak nafile! Zaman hızla tükeniyo! Güneşin nasıl bu kadar hızlı bi şekilde denize battığına hayret ederken yavaş yavaş toparlanıyosunuz! Kocanız yola çıkmadan önce tuzlarından arınmak için hızlı bi duş alırken, siz yıkanmayı reddediyosunuz! Kurumuş deniz tuzunun teniniz de bıraktığı beyaz haritaları ve hafif yanma hissini seviyosunuz çünkü!

Tam arabaya bineceğiniz sırada kocanızın ayaklarınızdaki kumları yıkamanız konusunda ki ısrarlarına daha fazla direnemeyip, pet şişedeki suyla yalandan bi yıkıyosunuz!

Yavaş yavaş toroslara tırmanırken, karanlık deniz size 'hoşçakal!! Yine beklerim' diye bağırınca hafif bi gülümseyip 'merak etme yazın yine gelicem' diye fısıldıyosunuz.

Bu pazar bunları yaşamış gibi konuştum ama tabi ben bütün bunların yerine bu pazar, her pazarki gibi temizlik yaptım!!

Olsun bu da güzel, temiz temiz oturuyorum ne güzel! Nasıl olsa yazın gideriz diye avutuyorum kendimi!

Published with Blogger-droid v2.0.9